BAYRAKLI OLDU “HAYALET”, ARANIYOR FARK EDECEK!

Neredeyse sekiz ay oldu yaşayalı depremi. Bunu en acı yaşayan da Bayraklı. Belediyeler başta olmak üzere devlet de koşturdu durdu. Onca canımız yitti, anılar gitti, evler yıkıldı. Aradan geçen sekiz ayda kaç yazı yazdım bilemiyorum, ama açık söylemekte sakınca görmüyorum, bir Allah’ın kulu yetkili çıkıp da “yahu Hasan Tahsin gel de konuşalım” demedi. Gözümün önünde gerçekleşen o kadar çok edepsizlik oldu ki, aklıma geldikçe yeniden yaşamış gibi geriliyorum.

Bugün Bayraklı “hayalet ilçe” oldu. İzmir Valiliği, Şehircilik Müdürlüğü zerre farkında değil. Bugün ne yazık ki Bayraklılı yurttaşların yaşadığı ciddi sorunlar kimsenin ilgisini de çekmiyor.

Biliyorum Bay Vali yine kızacak. Valilerin, başkanların kızmasına ben alıştım artık. Ama eskiden, her şeye rağmen bir iletişim vardı. Valiler, başkanlar, müdürler mutlaka arar “ne olduğunu” ya da “ne olmadığını” bire bir anlatmak ihtiyacı duyarlardı. Lakin şimdi Vali de olsa, müdür de olsa sadece “kendisinin yaptığını” doğru algılamak gibi bir anlayış hakim.

Ama ben de vazgeçmeyeceğim…

Depremde evini kaybedenlere yapılan zulümler arşa ulaştı lakin bakanlığa ulaşamadı. Tavuk kümesi gibi evlerde, hala belli olmayan bir maliyetle, evini kaybeden yurttaşları mezara dek borçlu yapma uğraşı var. Müteahhit arsızlıkları da cabası. Kentsel dönüşüm açık bir işkenceye dönmüş, sadece parasına güvenen ruhsuz müteahhitlerin cirit attığı yer olmuş Bayraklı. Ödeme gücü olmayan insanların evlerini yutmaya çalışmak, boşaltılmış binaların dairelerini peşin paraya satın alıp, yarınlara yatırıp yapmak serbest bugün. Çünkü vatandaşın ne çığlığı duyuluyor ne beklentileri dikkate alınıyor.

Şimdi yeni bir sorun var ki Bayraklı’da, vatandaş yine bir başına. Edepsiz şantiye şeflerinin, edepsiz hafriyatçıların türlü hakaretlerini, hatta tehditlerini sineye çekmek zorunda.

Bayraklı’da pek çok bina boşaltıldı. Geceleri o binaların bulunduğu sokaklar öylesine ürkütücü ki… Bir zamanların ışıl ışıl sokakları, şimdi belirsiz bir karanlığa bürünmüş. O boş binalara hala girip çıkanlar ne arıyorlar bilen yok, polise söylendiğinde ise gelen, bakan da yok!

Kentsel dönüşüme girmiş binalar da artmaya başladı. O hafriyat firmalarının düzensiz, intizamsız, saygısız hallerine karşı vatandaşların sığınacakları bir makam ne yazık ki yok.

Öyle tehlikeli ve tedbirsiz yıkımlar yapılıyor ki…

Sıkı durun şimdi size şahsen yaşadığım ve öğrendiğim bir olayı yazacağım.

Yıkımların olduğu sokaklarda, içinde yurttaşların oturduğu onlarca apartman, site var. Yıkımların saati ve şekli belirsiz. Islak yıkım “mış” gibi yapılıyor. Ben de bir yıkıma rast geldim geçenlerde. Öyle tehlikeliydi ki manzara. Kenarda izleyen bir hafriyatçıya yanaştım. Kimdi bilmiyorum. “Neden bu kadar tedbirsizsiniz” dedim. “Nasıl yani” dedi. “Bakın çocuk parkı karşınızda, parkta çocuklar, yıkılırken taşlar fırlıyor” dedim. Cevap olarak bana “anneleri parka salmasın onları biz yıkarken” demez mi? Tepki gösterince, birden yumuşadı “abi bizim ekibin yıkacağı daha 8 bina var, hızlıca bunu bitirmemiz lazım” dedi.

Bana kimse martaval okumasın. Bayraklı halkı bu toz toprağı yaşamak zorunda değil. Bu toz toprağın başta astım olmak üzere nasıl riskler doğurduğunu sanırım İzmir Valisi Yavuz Selim Bey benden iyi bilir.

Şimdi gelelim olması gerekenlere. Bayraklı Belediyesi, zabıtasını bu yıkım alanlarında vatandaşın yararına bulundurmalı, hafriyat firmalarına “aman” verilmemeli. Yıkım kuralları neyse bunu kimler denetleyecekse görevini yapmalı.

İzmir Valisi Yavuz Selim Bey de artık, o çevresindeki duyarsız şehircilik bürokratlarının söylediklerine değil, halka yaşatılan günlük zulümlere odaklanmalı. Vali Bey tebdili kıyafet mi eder ne yapar bilemem, ama Bayraklı’daki bu müteahhit-hafriyatçı-bürokrasi zulmüne son vermesi zorunlu. Tabii gök kubbede hoş sada bırakmak istiyorsa…

Kızmak yok sayın erkan-ı devlet, kızmak yok!

Kaynak: https://www.dokuzeylul.com/o-gun-de-saliydi-makale,149751.html